Birdemetgül ADMİN
Mesaj Sayısı : 1046 Points : 2741 Kayıt tarihi : 10/12/10 Yaş : 54 Nerden : İSTANBUL
| Konu: Dünya, Bir Misafirhâne Gibidir... Cuma Mart 04, 2011 6:06 am | |
| Varlıklardaki nizâmı düşünmek...
Tefekkür; ü teâlânın sıfatlarını, nîmetlerini ve yarattıklarını, ibret alacak ve faydalanacak şekilde düşünmek anlamındadır. Ayrıca tefekkür; bâtıl, yanlış düşünceleri bırakıp, hakkı, doğruyu düşünmek demektir. Ahmed-i Bedevî hazretleri; “Tefekkür etmenin hakîkati, ü teâlânın yarattıkları hakkında düşünmek, ü teâlânın zâtı hakkında düşünmemektir” buyurmuştur.
ü teâlânın varlığını, nimetlerini ve yarattıklarını tefekkür etmek, farzdır. Tefekkür etmemek yani, işlenen günâhları, mahlûkları ve kişinin kendini düşünmemesi ise, kötü huylardandır. İnsanın, günâhlarını düşünmesi ve bunlara tövbe etmesi, tâatlarını, ibâdetlerini düşünüp, bunlara şükretmesi, mahlûklardaki ve kendi bedenindeki ince sanatları, düzenleri, birbirlerine olan bağlılıklarını düşünerek, ü teâlânın büyüklüğünü anlaması lâzımdır. Hadîs-i şerîfte; (Varlıklardaki nizâmı düşünerek ü teâlâya îmân ediniz!) buyuruldu.
Boş yere yaratılmadılar!..
Astronomi okuyup da, yerküresinin, Ay’ın, Güneş’in ve bütün yıldızların boşlukta dönmelerinde ve birbirlerinden uzaklıklarında bulunan düzeni, hesâpları anlayan kimsenin, îmânı artar. Dağların, madenlerin, nehirlerin, denizlerin, hayvanların, nebatların, hattâ mikropların yaratılmasında, çeşitli faydalar vardır. Hiçbiri boş yere, lüzûmsuz yaratılmamıştır. Bulutlar, yağmurlar, şimşekler, yıldırımlar, yer altındaki sular, enerji maddeleri ve hava, kısaca her varlık, belirli hizmetler, belli vazîfeler yapmaktadır. İnsanlar, bu sayısız mahlûkların, sayılamıyacak hizmetlerinden bugüne kadar pek azını anlıyabilmişlerdir. Mahlûkları kavrayamayan insan aklı, bunların hâlıkını, yaratanını nasıl kavrayabilir? Onun büyüklüğünü, sıfatlarını biraz anlayabilen İslâm âlimleri, şaşkına dönmüşler ve; “Onu anlamak, anlaşılamayacağını anlamaktır” buyurmuşlardır. Mûsâ aleyhisselâmın ümmetinden biri, otuz sene ibâdet etmiş. Bir bulut kendisine gölge yaparak, güneşten korumuştu. Bir gün bulut gelmemiş, güneşte kalmıştı. Annesine sebebini sormuş. O da; -Herhâlde bir günâh yapmışsın deyince;
-Hayır, günâh işlemedim cevabını vermiş. Annesi; -Göklere, çiçeklere bakmadın mı? Onları görünce, yaratanın azametini düşünmedin mi? demiş. -Evet, baktım. Fakat, tefekkürde kusûr ettim deyince, annesi;
-Bundan büyük günâh olur mu? Hemen tövbe et, demiştir. Aklı başında olan kimsenin, tefekkür vazîfesini hiç ihmâl etmemesi lâzımdır. Yarın ölmeyeceğinden emîn olan kimse var mıdır? ü teâlâ, hiçbir şeyi boş, faydasız yaratmamıştır. İnsanların anlayamadıkları, göremedikleri faydalar, anlayabildiklerinden kat kat dahâ çoktur. Ebû Abdullah-ı Rodbârî hazretlerine, tefekkür nedir? diye sorulunca, buyurdu ki:
“Tefekkür dört türlü olur:
1-ü teâlânın mahlûklarındaki güzel sanatları, faydaları düşünmek, Ona inanmaya ve sevmeye sebep olur. 2-ü teâlânın vadettiği sevâpları düşünmek, ibâdet yapmaya sebep olur. 3-ü teâlânın haber verdiği azâbları düşünmek, Ondan korkmaya, kimseye kötülük yapmamaya sebep olur. 4-ü teâlânın nimetlerine, ihsânlarına karşılık, nefsine uyarak günâh işlediğini, gaflet içinde yaşadığını düşünmek, ’tan hayâ etmeye, utanmaya sebep olur.” ü teâlâ, yerlerde ve göklerde bulunan mahlûkları düşünerek ibret alanları sever. Hadîs-i şerîfte;
(Tefekkür gibi kıymetli ibâdet yoktur) buyurulmuştur. Eshâb-ı kirâmden Ebü’d-Derdâ hazretleri de; “Bir saatlik tefekkür yani ü teâlânın büyüklüğünü, yarattıklarındaki hikmetleri düşünmek, bütün geceyi ibâdetle geçirmekten hayırlıdır” buyurmuştur.
Kalb katılaştığı zaman!..
Abdullah bin Hubeyk hazretleri buyuruyor ki: “Beş şey vardır, kalb katılaştığı zaman onun ilâcı olur: Birincisi, sâlih kimselerle görüşmek ve onların meclisinde bulunmak. İkincisi, Kur’ân-ı kerîm okumak. Üçüncüsü, helâldan az bir şey yemekle yetinmek. Dördüncüsü, ü teâlânın inkâr edenler için hazırladığı azâbı düşünmek. Beşincisi, kendisini kulluk vazifesini yapmakta âciz, noksan görmek ve ü teâlânın lütuf ve ihsânını düşünmektir. Böyle düşünmek, tefekkürdür ve bundan hayâ meydana gelir. Ayrıca ü teâlânın seni, her an gördüğünü, dünyâ hayâtının çok çabuk geçtiğini, âhiretin ve nîmetlerinin devamlı olduğunu düşünmek de, tefekkürdür. Bu düşünceler, seni, dünyâya değil âhirete rağbet etmeye sevk eder. Ölümü ve ölümün geleceğini düşünen de, uzun emel sâhibi olmaktan kurtulur, amellerini düzelterek, âhirete hazırlık yapar.”
Netice olarak Ebû Süleymân Dârânî hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Dünyâya bağlanmak, ü teâlânın rızâsını kazanmaya mâni olur. Âhireti düşünmek, gönlün canlanmasına sebeb olur. İbret almakla ilim, tefekkür ile de korkusu artar.” | |
|