Birdemetgül ADMİN
Mesaj Sayısı : 1046 Points : 2741 Kayıt tarihi : 10/12/10 Yaş : 54 Nerden : İSTANBUL
| Konu: ( Allah Aşkı ) Cuma Mart 04, 2011 3:15 am | |
| Sevmek çok zor ama bir o kadar da şerefli bir duygudur. Zordur; çünkü sevmek, sevilenle seven arasında menfaate dayalı olmayan bir ilgiyi gerektirir. Karşılıklı fedakârlığı, vefayı gerektirir. Cefaya karşı sabrı, sert rüzgârlara karşı dağılmamayı gerektirir. Sevmek, sevileni kırmamayı, ona karşı yanlış yapmamayı, kendi isteklerini sevilenin isteklerine tercih etmemeyi gerektirir. İsterseniz çocuğunuzu, isterseniz eşinizi, isterseniz bir canlıyı, çevreyi veya başka bir şeyi sevin. Sonuç değişmez. Hayatın zor labirentlerinde bu metaneti yitirmeden yürümeniz şarttır. Biz bugün farklı bir sevgiden bahsedelim, belki sevginin esası olan sevgiden bahsedelim. Yüce (c.c.)a karşı hissetmemiz gereken sevgiden....
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Şimdi şöyle bir soru sorsam ve desem ki (c.c.)ı seviyor muyuz? İnanıyorum ki hepimiz Elbette (c.c.)ı seviyoruz diyeceğiz. (c.c.) sevilmez mi, Ona kurban olalım! deriz. Bu duygumuzda samimiyiz de. Çünkü hiç kimse (c.c.)ı sevmiyorum demez, diyemez. Hiç inanmayan bile böyle bir cümlenin yüküne talip olamaz, olmamalıdır da.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
O zaman ikinci soruyu soralım ve O zaman sevgi nedir? diyelim. Ve ya bizim sevmemiz yeterli mi? Onu sevmek mi önemli, yoksa Onun tarafından sevilmek mi?
Ne dersiniz, bütün bu sorulara bir çırpıda makul cevaplar verebilecek miyiz?
Dilerseniz gelin İslâm tarihinin ölümsüz şahikalarından enfes satırlar okuyalım. Bakalım sevgiye nasıl bir anlam yüklemiş büyükler?
Bistamlı Beyazıd sevgi sanılan boş bir kuruntunun, duvarların yüzüne çarparken unutulmaz bir ders verir:
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(c.c.)ı seviyorum sanırdım! Ama anladım ki, esas olan Onun sevmesi imiş. (c.c.) bir kulu severse, onun kalbini kendisi ile meşgul edermiş
Doğrudur Bistamlı Beyazıtın dediği gibi, sevgi eğer sevilenin sevgisini
getirmeyecekse, boş bir kuruntudur. (c.c.)ı o kadar seveceksin ki, neticede O sizi sevmeye başlayacak. O zaman sizin sevginiz, Onun sevgisine mahkûm olur. İşte o zaman Onun gören gözü, işiten kulağı, yürüyen ayağı olursunuz.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sevgide dozu iyi anlamak şarttır. Sevgi teslimiyet ve tam bir tevekkülü gerektirir. Gayrisinden hicret ve fıkrat (ayrılık) gerektirir. Koşmak, koşmak, koşmak ve yine koşmak gerektirir.
Sevginin kapısı hiç kapanmaz zira. Kapıyı kapalı zannediyorsanız, sevgiliyi tanımıyorsunuz demektir. Belki de kapısı kapalı olan sevgili değildir, sevgili olamaz
Salih Mürri, bir gün vaaz ediyor camide. Ümitsizliği kıracak sözler kullanıyor, ümidin kapılarını açıyor. Ümitsizliğin yakan bir ateş olduğunu anlatıyor. Bunu da şöyle formüle ediyor:
Ümitsizliği yenin. Bir insan Yüce (c.c.)ın kapısını ısrarla çalarsa, kapı mutlaka bir gün açılacaktır!
Sözler böyleydi ve doğruydu da. Ama cemaatin arkasında bir kadın vardır ve onun dünyasında ayrı, apayrı fırtınalar kopmaktadır. O, Salihin durduğu yerde değildir. Birden ayağa kalkar ve seslenir:
Daha ne zamana kadar böyle demeye devam edeceksin? O kapı hiç kapanmadı ki açılsın!
Evet; sevgilinin kapısı hiç kapanmaz. Zaten kapısı kapanacak sevgili, sevgili değildir.
Öyle bir sevgili sevin ki, herkesin kapısı kapandığında bile Onun kapısı açık dursun! | |
|