.::CANSELİ FM & TURKFORUM MÜZİK & PAYLAŞIM::.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

.::CANSELİ FM & TURKFORUM MÜZİK & PAYLAŞIM::.

MÜZİK,FİLM,RESİM,ŞİİR,FLAŞ ANIMASYONLAR,MP3,EN YENİ TURKÇE ALBÜMLER,FM RADYO,ONLİNE SOHBET
 
canseli fm i dinlemek için tıklayınAnasayfaCANSELI FMCANSELİ PORTALGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yapcanseli fm i dinlemek için tıklayın

 

 Bülbülün Çilesi:Muhammedi Ruh

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Birdemetgül
ADMİN
ADMİN
Birdemetgül


Mesaj Sayısı : 1046
Points : 2741
Kayıt tarihi : 10/12/10
Yaş : 53
Nerden : İSTANBUL

Bülbülün Çilesi:Muhammedi Ruh Empty
MesajKonu: Bülbülün Çilesi:Muhammedi Ruh   Bülbülün Çilesi:Muhammedi Ruh F9bde310Cuma Şub. 25, 2011 8:01 am


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Gaflet çölünü aşarak Menzil iline ulaşan bülbül,yareni Yılmaz ile birlikte Nakşi dergahının kapısını çalar.Kapıyı nur yüzlü genç bir mürit açmıştır.Müride uzun yoldan geldiklerini ve seyyidlerin emrinde hizmetkar olmayı dilediklerini söylerler.Mürit vakarlı bir edayla:''Her şeyin bir zamanı var,hele bir önce dinlenin '' der ve onlara kalacakları misafirhaneyi gösterir.Kendilerine hizmet eden sofilerin nezaketi ve terbiyesi bülbülü derinden etkilemiştir. Geçmiş hayatlarında asi ve günahkar olan insanların;şimdi ruhlarında inkişaf eden bu yüksek sulh hali ibrete şayan bir durumdur.Bu halin sırlı kapılarını açan mistik anahtar acep nedir diye düşünmektedir bülbül.

Sofi adayları Bülbül ile Yılmaz, dergahta Allah'ın anıldığı törenlere ve toplantılara katılırlar. Zamanı gelince mürşit tarafından sınanır ve başarılı olunca da salikliğe kabul edilirler.

Kader birliği etmiş bu iki arkadaşın günleri artık ibadet ve hizmetle geçmektedir. Lakin bu meşguliyetler bülbüle sultanı tamamıyla unutturamamıştır. Bu düşünceden ne kadar kurtulmak istese de vücudundaki ve en mühimi kalbindeki izler buna mani olmaktadır. Geçmeyen izlerin her biri Sakari ilinde yaşanan acı hadiseleri hatırlatmaktadır.

Bülbülün güzel sesinden ilahiler ve ezgiler dinlemek müritler için vazgeçilmez olmuştur. Bülbül özellikle cuma günleri dergahın bahçesinde sesine düşkün gönüllere hitap etmektedir. Yine böyle bir cuma günü müritler bülbülden ''Neyleyim Dünyayı'' isimli ilahiyi söylemesini isterler.

Neyleyim dünyayı
Bana Allah'ım gerek.
Gerekmez masivayı
Bana Allah'ım gerek.

Ehl-i dünya, dünyada
Ehl-i ukba, ukbada
Her biri bir sevdada
Bana Allah'ım gerek.

Dertli, dermanın ister
Kullar, sultanın ister
Aşık, cananın ister
Bana Allah'ım gerek.
*

Bülbül ilahiyi seslendirirken bir kırlangıç sürüsü dergahın bahçesindeki çeşmenin başına konar. İçlerinden bir tanesi bülbülün yanına yaklaşır ve onu tepeden tırnağa inceler. Sonrasında bir kitaptan okuyormuş gibi şu sözleri söyler:

_Kimi zaman haksızlık o kadar aleni yapılır ki, hayretinizden donup kalır, o an kendinizi müdafaa edecek söz bulamazsınız. Gözleriniz, umutsuzca etrafta halisane niyetli insanları arar. Hele vicdanları katılaşmış, kalpleri kararmış insanların içine düşmüşseniz; bu eza dayanılmazdır. Herkes aynı değildir tabi, kimisi avaz avaz feveran eder. Sözü düşürür, kendini düşürür. Ama Muhammedi ruha yakışan; mütecaviz ve yahut müfteri ne kadar zulüm ederse etsin ona karşı her zaman merhametli ve şefkatli olmaktır. Evet, çünkü O şefkat peygamberi (SAV) kendisine yapılan işkenceler ve eziyetler karşısında dahi insanların her zaman hidayetini dilemiştir.

Hz. Muhammed'e(SAV) tabi olduklarını söyledikleri halde; insanlara iftira atanlara, haklarına tecavüz edenlere ve had bildirme cüretine kalkışanlara yazıklar olsun! Eşrefi mahlukat payesinden beri olanlar hallerinden utansınlar!


Bülbül hayretler içerisinde kalmıştır zira kırlangıcın sarf ettiği sözler kendisine aittir. Kırlangıç:''Vücudun yara bere içinde, sesin de çok dertli. Sen sağır sultanın zulmüne uğrayan bülbül olmalısın. Bu sözlerin sahibi sensin öyle değil mi?'' diye sorar. Bülbül:''Evet ben o bülbülüm. Bu sözler de alimlerin feyziyle dillendirdiğim sözler. Fakat anlamıyorum, sen nereden duydun bu sözleri?'' der. Kırlangıç devam eder:''Hikâyen Sakari ilinde efsane oldu, dilden dile anlatılır oldu. Sakari melikesine başkaldıran asiler senin sözlerini şehrin her tarafına astılar. Bunun üzerine sultan, seni de isyan edenlerden biri olarak ilan etti ve başına ödül koydu. Sakın o taraflara gitmeyesin, avcılar buraya da gelebilir dikkatli ol. Bize gelince endişe etmene gerek yok, seni ne gördük ne de duyduk''.

Bülbül neye üzüleceğini şaşırmıştır. Şefkatli olmayı öğütleyen sözlerinin isyancıların kendi hesabına kullanmasına mı, yoksa onu incitmektense hiçliğe mahkûm olmayı yeğlediği sultanın canını istemesine mi üzülsün bilemez. Kederinden geceleri uyuyamaz olur,yemeden içmeden kesilir. Baharda neşeyle çağlayan ırmaklar gibi gürül gürül Hakk’ı haykıran bülbül suskunluğa bürünmüş, ıssız bir çölden farksız hale gelmiştir.

Şeyh, bülbülün içindeki keşmekeşi aşamadığını, günbegün boğulduğunu görür. Bir gün onu huzuruna çağırır ve şöyle der:

_ Kırık testi misalini bilir misin bülbül? Geda, su dolu kırık testisiyle sultanın önünde eğilerek aczi yetini, sevgisini ifade eder, sultan onun bu samimi davranışına karşılık testiyi ağzına kadar altınla doldurarak cevap verir. Çünkü gedaya gedalık, sultana sultanlık yaraşır.Biz yalnız Allah’ın önünde eğiliriz,teslimiyetini fazlasıyla ödüllendirecek olan da Allah’tan başkası değildir.Hiçbir kulun önünde eğilme bülbül.Şimdi var git Sakari iline ve adını temize çıkar,dualarım seninledir.

Şeyhinden aldığı öğüdü zihninin baş köşesine yerleştiren bülbül, yolculuk için hazırlık yapmaya başlar.Yareni Yılmaz metin olmaya çalışsa da,çehresindeki elem hissiyatını ele vermektedir.Daha fazla dayanamaz ve Mevlana'nın Şems'in gidişinin ardından yazdığı şiirle bülbüle hitap eder:

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yad eller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Bülbül:''Allah'ın izniyle geri döneceğim kardeşim. Şeyhimin emridir, yerine getirmek görevimdir'' der. Bülbül, Yılmaz ve diğer müritlerle helalleştikten sonra dergâhtan ayrılır.

Yolculuk kış mevsimine denk geldiği için hava şartları bir hayli zorludur. Önüne çıkan dağları ve ovaları birer birer aşan bülbül yorgun düşmüştür. Trabzon ili dolaylarına geldiğinde Zigana dağları üzerinde şimal rüzgarına yakalanır.Fırtınaya karşı koyamaz ve dağın eteğinde bulunan Hamsiköy' e doğru savrulur.Çay bahçesine bir bülbülün düştüğünü gören genç aşıklar Yakup ile Ebru,onu alıp köyün yaşlıları Fadime nine ve Temel amcaya götürürler.

Fadime nine titreyen bülbülü sobanın yanında ısıtır. Ardından şifa niyetine ona Hamsiköy sütlacı yedirir. Bülbül bir süre sonra kendine gelir ve başından geçenleri onlara anlatır. Bitmeyen bir öfkeye ısrarla sevgiyle karşılık veren bülbülün tavrı, onları duygulandırmıştır. Fadime nine göz yaşlarına hakim olamaz. Yakup ile Ebru bir iç muhasebeye girerek yaptıkları kavgaların ne kadar anlamsız olduğunu anlarlar. Bülbül bu güzel insanlara yardımlarından dolayı minnettarlığını ifade ettikten sonra artık gitmesi gerektiğini söyler.Fadime nine söze girer:''Uşağum Sakari iline haule gitma,öyle gidersen hemen eldürürle seni.Sana bir hamsi kuşu kıyafeti dikeyim,giyesun oni,saklayasun kendini avcılardan''.Bülbül,başta Fadime ninenin bu isteğini gururuna yediremeyip reddeder,fakat sonrasında Temel amcanın da ısrarı üzerine,onların kalbini kırmamak adına kıyafeti giymeyi kabul eder.Yareli ve dertli bülbül artık neşeli bir hamsi kuşudur.

Bülbül Hamsiköy’e veda edip,yolculuğuna kaldığı yerden devam eder. Nihayet günler sonra Sakari il merkezine ulaşır.Şehirde bir huzursuzluk havası hakimdir.Sakari melikesini devirmeye çalışan isyancılar ile saray yanlısı tebaa arasındaki mücadele şehri yaşanmaz kılmıştır.Bülbül gece olunca saraya doğru yönelir ve surları hamsikuşu kıyafeti sayesinde muhafızlarca fark edilmeden aşar.Sultanın kaldığı odaya doğru yöneldiğinde,gördüğü manzara karşısında dehşete düşer.Odanın balkonu ,pencereleri,her yeri; karabatak ve kargalarla çevrilidir.Neye uğradığını şaşıran bülbül,sultan acaba esaret altında mı diye endişelenirken odanın içerisinden yükselen şen kahkahalar vaziyetin hiç de düşündüğü gibi olmadığını kanıtlar mahiyettedir.Saatlerce bekler ama sultan bir türlü dışarı çıkmaz.Sonra gözü birden dolunayın şavkı altında önündeki su birikintisine düşen görüntüsüne takılır.Halini düşünüp tebessüm eder ve kendi kendine :''Sultanın gül yüzünü görmek için mi, yoksa şeyhinin verdiği görevi ifa etmek için mi bekliyorsun bülbül? '' diye sorar. Yüzünü çevirip dolunaya baktığında hayalinde nam-ı celil-i Muhammedi canlanıverir.

Bülbülün gözlerindeki perde kalkmış ve dimağı aydınlanmıştır. En sevgiliye, yaratılmışların en hayırlısına seslenir:

Derd-i isyana müptelayım Ya Resulallah!
Kapında bir bahtı karayım Ya Resulallah!

Umardım hep cemal-i pakinden tecelliler,
Bak şimdi; firaka sezayım Ya Resulallah!

İnlerken nay-ı kalbim ümid-i feyzinle daim,
Cürmümle o demde cüdayım Ya Resulallah!

Saçılır iklim-i pakinden leme rahmet,
Ben neden kuruyup solayım Ya Resulallah!

Ne şevkti tüterken buyun herdem seherlerde,
Ya şimdi, inleyen bir nayım Ya Resulallah!

Kabul kıl mücrimi, kovma kapından ne olur!
Kovarsan kime sızlanayım Ya Resulallah!

Yanmışım isyanla, yakma hicranla Ey Nebî!
Bittim billahi; pür şekvayım Ya Resulallah!

Günah bana yaraşmaz, doğru... Af senin şanın
Sen varken kime dert yanayım Ya Resulallah!**

Meramını sultana bir yazıyla anlatmanın yerinde olacağına karar verir.Gün aydınlanınca yörenin sevilen ve sayılan nakkaşı Ahi - zade nakkaş Ahmet efendiye gider. Ahmet efendiye derdini anlatır ve ondan sultana verilmek üzere bir mektup yazmasını rica eder.Ahmet efendi bülbülün hassasiyetini takdirle karşılar ve mektubu yazmayı kabul eder.

’’Paklardan pak,güzeller güzeli iffet kalesi;benim ağzımdan çıkan bir sözün sizin aleyhinizde kullanılmasına gönlüm asla razı olmaz.Sözlerimden dolayı zarar görecekseniz, ben ebediyete kadar susmaya hazırım.Sizin izninize tabiyim’’... diye başlayan mektupla bülbül isyancılarla herhangi bir bağının olmadığını,sözlerinin kendi inisiyatifinin dışında kullanıldığını anlatır.Ertesi gün Ahi - zade nakkaş Ahmet efendi mektubu sultana sunar.Saray hattatları yazıdaki üslup ve belagatten yola çıkarak mektubun bülbüle ait olduğunu doğrularlar. Sultan bülbülün suçsuzluğuna inanır.Başına koyduğu ödülü kaldırır ve mektubunu şehrin her yanına astırır.

Üzerine atılan iftiradan temize çıkan bülbül,görevini yerine getirmenin huzuruyla dergaha doğru yola çıkar.



*Neyleyim Dünyayı:Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri
**İnleyen Bir Nâyım: M. Fethullah Gülen

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

SEVEN KİMDİR SEVİLEN KİM
BİR ÇİFT GÖZDE KAYBOLAN KİM
HAYY TEZGAHI ÜZERİNDE
DOKUNAN KİM DOKUYAN KİM...

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.siirimindili.com/
talha

talha


Mesaj Sayısı : 111
Points : 144
Kayıt tarihi : 20/12/10
Nerden : mersin

Bülbülün Çilesi:Muhammedi Ruh Empty
MesajKonu: Geri: Bülbülün Çilesi:Muhammedi Ruh   Bülbülün Çilesi:Muhammedi Ruh F9bde310Cuma Şub. 25, 2011 11:37 pm

Kimi zaman haksızlık o kadar aleni yapılır ki, hayretinizden donup kalır, o an kendinizi müdafaa edecek söz bulamazsınız.



çok sağol abi anlamlı ve güzeldi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bülbülün Çilesi:Muhammedi Ruh
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
.::CANSELİ FM & TURKFORUM MÜZİK & PAYLAŞIM::. :: ..:: SEVGi DUNYASI::.. :: Sevgi ve Aşk Hikayeleri-
Buraya geçin: